Türkiye, sadece dinin olumsuz etkileriyle değil, insanların inançlarını suistimal eden ve bundan politik çıkar elde etmeye çalışan zümrelerle de boğuşmak zorunda kalıyor. Dinlerin yarattığı sanrılar, bilim ve evrim karşıtlığı ve diğer tüm gericilik, Türkiye'de cemaatlerin ve tarikatların itkisiyle daha da kuvvetleniyor. Hukuku yanlarına almaya çalışarak, çoğunluğun doğru bildiğini sorgulayanları susturmaya, engellemeye ve daha da kötüsü, gelecekte bu tip eleştirileri dile getirmeye potansiyeli olan dimağları da korku ve baskıyla sindirmeye çalışıyor. Hem sadece günümüzde değil, gelecekte de, fikri ufkumuz, ifade ve basın özgürlüğümüz daralıyor. Fazıl Say'dan Sevan Nişanyan'a dek, türlü türlü siyasi ve entelektüel spektrumda yer alan aydınlarımıza benzer sindirme politikası, hukuk maskesi altında, uygulanmakta.

Bu baskı ve sindirme politikasının son hedefi de, Cumhuriyet gazetesi yazarı Mine G. Kırıkkanat oldu. 24 Temmuz 2013'te yayınlanan köşe yazısı nedeniyle Kırıkkanat'a Fethullah Gülen ve Adnan Oktar cemaatleri dava açtı.

Davanın sonucu ne olursa olsun, kendilerini biyoloji alimi sanıp bir siyasi odak olmaya çalışan bu grupların açtığı bu davayı protesto ediyoruz.

Biz, Bir Grup Ateist olarak, daha önce yayınladığımız bildirilerimizde de değindiğimiz gibi, düşünce ve ifade özgürlüğünü, hele hele din ve tarikat eleştirisini, koşulsuz bir hak olarak savunuyoruz.

Ayrıca, Adnan Oktar ve cemaati, hukuku kendi emellerine alet ederek, bu ülkede yıllardır bir fikri terör estirmektedir. Ekşi sözlük yazarlarından tutun da, evrimi savunan yazarlara dek pek çok kişiye türlü türlü bahanelerle dava açıp, hukuku bir baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Bizler de, bu hususa dikkat çekebilmek için, ateistlerin siyasi ve fikri özgürlüklerini kısıtlamaya çalıştığı gerekçesiyle Adnan Oktar'a dava açmıştık. Tahmin ettiğiniz üzere davamız düştü.

Tekrar hatırlatmak isteriz ki Mine G. Kırıkkanat yalnız değildir! Türkiye eninde sonunda cemaatlerin top koşturduğu bir ülke olmaktan çıkacaktır!


Kırıkkanat'ın söz konusu yazısına bu linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/435670/Dunya_Yalan__Narkoz_Sirketten_.html

 
Adnan Oktar aleyhine yaptığımız suç duyurusunda sürecin sonuna gelindi

Bizler "Bir Grup Evrimci" ve onun bir alt kolu olan "Bir Grup Ateist" olarak 2012 yılında Adnan Oktar aleyhine suç duyurusunda bulunmuştuk.

Ateistlerin, evrimcilerin ve din muhaliflerinin geçtiğimiz yıllarda sürekli TCK 216. maddeden açılan davalarla rahatsız edilmeleri, Fazıl Say ve Sevan Nişanyan gibi bazılarının süreç sonucunda hapis cezasına çarptırılmaları; fakat bunun yanında tüm eserlerinde ve pek çok TV yayınında ateistlere, evrimcilere, materyalistlere, Marksistlere ve benzeri birçok kesime sürekli küfür ve hakaret eden Adnan Oktar ve benzerlerinin hiçbir kovuşturmaya uğramamaları gözlerden kaçmamaktaydı.

Bu duruma dikkat çekmek için, 2012 yılında Adnan Oktar aleyhine grup olarak suç duyurusunda bulunmuştuk. Bu suç duyurularının dosyaları daha sonra savcılık tarafından birleştirilip, birlikte incelenmiş ve bu yılın ilk aylarında bu birleştirilmiş dosya için takipsizlik kararı çıkmıştı. Bu kararın çıktığı aynı günlerde, önce Fazıl Say ve sonra da Sevan Nişanyan'ın 216. maddeden ceza almalarının üzerine, bu konuda o zaman basın bildirileri göndermiş ve ortadaki çarpıklığı kamuyonun gözlerinin önüne sermiştik.

O dönemde, ayrıca bu takipsizlik kararına da resmi bir itirazda bulunduk. Geçtiğimiz günlerde, takipsizlik kararına yaptığımız bu itirazın da sonucu alınmış ve beklendiği üzere takipsizlik kararı yerinde bulunmuş ve durumda bir değişiklik yapılmamıştır.

Bizim yaptığımız suç duyurusu dosyaları neticesinde gerçekleştirilen soruşturma sonucu, Adnan Oktar'ın küfür ve hakaretlerinin hedef kesimler için tahrik teşkil ettiğine savcılık tarafından karar verilmiş olmasına rağmen, bunların sözkonusu kesimler için gerçek ve yakın bir tehlikeye işaret etmediği gerekçesiyle takipsizlik kararı alınmıştı. Bu durum, Fazıl Say, Sevan Nişanyan ve blog sayfalarında, facebook'da, youtube videolarında yazdıkları ve söyledikleri yüzünden dava edilen ve hatta cezaya çarptırılan onca kişinin yaptıklarının ezici çoğunluk olan inançlılar için nasıl olup da gerçek ve yakın bir tehlike oluşturduğu sorusunu gündeme getirmektedir. Üstüne üstlük, gerçek ve yakın tehlike altında yaşayanların asıl dinsizler ve ateistler olduğu da açıktır, çünkü bu kişiler içinde yaşadıkları toplumdaki yaygın inancı paylaşmamaktadırlar. Ayrıca basında sıkça bu tür kişilerin karşılaştığı baskılar ve şiddet eylemlerine ilişkin haberler yer almaktadır. Dolayısıyla, asıl kimlerin yakın ve gerçek bir tehlike altında olduğu açıktır.

Ortadaki haksızlığa ve tezata bir kez daha kamuoyunun dikkatini çekmek istiyoruz.

Biz, bu eyleme bu çifte standardı gözler önüne sermek için kalkışmıştık. Başından beri bunun ötesinde bir maksadımız yoktu. Elbette ki herkes için ifade özgürlüğünden yanayız. Ne Adnan Oktar ve benzerlerinin, ne de ateist ve dinsizlerin fikirleri yüzünden ceza almasını haklı buluyoruz.

Bizim itirazımız, farklı kesimlerin farklı muameleye tabi tutulmasınadır. Bu suç duyurusu vesilesiyle bu konuda sesimizi topluma yeterince duyurduğumuz için mutluyuz.

Unutulmasın, hiçbir ateist yalnız değildir.
 
Türkiye'de ateistlerin maruz kaldığı haksızlıklar bitmek bilmiyor. Geçtiğimiz haftalarda yaptığımız basın açıklamasıyla da protesto ettiğimiz Fazıl Say'a verilen cezanın ardından, bu sefer de yazar Sevan Nişanyan blog sayfasında Muhammed'e hakaret ettiği gerekçesiyle 13.5 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ustüne üstlük, bu ceza para cezasına da çevrilemiyor.

Sevan Nişanyan'ın mahkemeye konu olan ifadeleri anladığımız kadarıyla şunlar: "...bundan yüzlerce yıl önce allah ile kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir”. Bununla beraber Nişanyan'ın davaya ilişkin savunmasında değindiği beyanların altına imzamızı attığımızı da duyururuz: "eğer muhammed’e ilişkin bu olguları ifade etmek isteyenler varsa, bunun onların en doğal hakkı olduğunu ve bu hakkın tecavüzkâr kişi ve zümrelere karşı kamu eliyle korunması gerektiğini belirttim."

Ote yandan, bugünlerde AKP yöneticisi Mahmut Macit bakınız ateistler için ne tür sözler sarfediyor: “kişiliği bozuk ateist geçinen ruh hastası tiplerin ülkemde halen dinime küfretmesi kanıma dokunuyor. tecavüze uğramış bu tipler yok edilmeli”. ayrıca şunu da diyor: "irkçılık faşizm ateizm ruh hastalığıdır...". Yani ateizmi ırkçılık ve faşizmle bir tutuyor ve alışık olduğumuz bir şekilde ateistlere ruh hastası diyor - sanki ruh hastası olmak faşist olmakla birmiş gibi.

Bizler, birkaç ay önce adnan oktar hakkında, dinsizlere, ateistlere, evrimcilere ve materyalistlere yönelik hakaretleri nedeniyle savcılığa suç duyurusunda da bulunmuştuk. Savcılık ise bu ifadelerde hakaret ve tahrik olduğunu kabul etmekle beraber, bunun ateistler için gerçek ve yakın bir tehlike oluşturmadığı ve ateizmin bir din değil bir felsefi görüş olduğu gerekçesiyle bu ifadelerin suç teşkil etmediğine kanaat getirmiş ve takipsizlik kararı vermişti.

Halbuki ateistler felsefi görüşleri sebebiyle değil, dinsel konularda toplumun geri kalanından farklı düşünmeleri sebebiyle hedef alınmaktadır ve bu davalarda kullanılan yasa maddesinin (tck 216. madde) amacı belli bir dini korumak değil, dinsel konulardaki inanç farkları sebebiyle toplumun bir kesiminin ayrımcılığa uğramasına engel olmaktır. Dolayısıyla, bu kanun maddesinin ateistler aleyhine kullanılması aslında kanunun ruhuna aykırıdır, çünkü kanunun asıl koruması gereken şey ateistlerin, Alevilerin ve gayrımüslim vatandaşların maruz kaldığı türde haksızlıklardır. Cünkü yakın ve gerçek bir tehlike eğer varsa, islam dinine inananlar için değil, inanmayanlar için vardır.

Eğer ateistlere yapılan hakaret ve haksızlıklar, ateistler için yakın ve gerçek bir tehlike oluşturmadığı gerekçesiyle suç kabul edilmiyorsa (ki aslında tehlike oluşturmaktadırlar, çünkü sıkça rastladığımız, oruç tutmayanların dayak yemesi ya da evrim teorisini öğreten öğretmenlerin baskılara maruz kalması gibi vakalar, toplumda ateistler aleyhine edilen bunca sözden güç alan eylemlerdir), o zaman Fazıl Say'ın, Sevan Nişanyan'ın ya da internetteki blog sayfalarında yazdıkları sebebiyle mahkum edilen onca ateistin sözlerinin inanırlar açısından yakın ve gerçek bir tehlike oluşturduğu nasıl iddia edilebilir?

Ote yandan şu da unutulmamalıdır ki, ateizm bir düşünce ve felsefe olarak dinlerin ve din bezirganlarının karşısındadır ve onları her zaman korkutmaya devam edecektir. Türkiye'de sadece Nişanyan ya da Say gibi toplumsal bilinirliği olan ateistler değil, mahallenizdeki komşunuz, okuldaki sıra arkadaşınız, işyerinizdeki meslektaşınız dahil hiçbir ateist yalnız değildir.

Bu bağlamda, ortadaki hukuki ve düşünsel çarpıklık ve çifte standarda tüm toplumun dikkatini çekmek istiyoruz.

Bir Grup Ateist
 
Gündemi geçtiğimiz haftalarda meşgul eden en önemli meselelerden biri piyanist Fazıl Say'a verilen cezaydı. Konu üzerine çok şey söylendi. ancak, ateistler olarak biz bu konuda fikrimizi dile getirme imkanı bulamadık. Konunun politik boyutlarından birine bu açıklama vasıtasıyla değinmek istiyoruz.

Fazıl Say'ı dava eden isim, bildiğiniz gibi Ali Emre Bukağılı'dır. Bukağılı, Adnan Oktar grubunun hukuk kolu olarak çalışmakta ve Richard Dawkins’in Tanrı Yanılgısı, Nedim Gürsel’in Allah’ın Kızları romanı, Burak özdemir’in Peygamber Cocuklar ve Tanrı’nın Doğum günü, Metis Yayınları'nın illallah ajandasını da dava etmesiyle gündeme gelmişti.

Adnan Oktar ve grubunun duracağı, ateizmi sansürlemekten vazgeçeceği yok! Bu yüzden, bizim de aralarında bulunduğumuz bir grup evrimci'nın de Adnan Oktar'ı dava etmiş olduğunu anımsatmak isteriz

Adnan Oktar ve ekibi, kendilerine ait kitap ve web sayfalarında evrimcilere, materyalistlere, dinsizlere, ateistlere ve Yahudilere ağıza alınmayacak hakaretler etmektedir.

Eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırları içinde kalan pek çok yazarı ve web sayfasını dava eden Adnan Oktar ve ekibi, fikirlerini beğenmedikleri ve katılmadıkları toplum içindeki pek çok kesimin dünya görüşünü, felsefi düşüncesi ve dini inancını kendi dava ettikleri ifadelerden kat kat ağır ifadeler kullanarak aşağılamakta, ve sözkonusu toplum kesimlerine sürekli hakaret etmektedir.

Bu nedenle biz de Adnan Oktar'a kendi yöntemiyle cevap vermek istedik ve kendisi hakkında suç duyurusunda bulunduk. adaletin nasıl bir karar vereceğini göreceğiz.

Burada, Fazıl Say'ın mahkemeye konu olan tweet'lerini hatırlatıyoruz:
"irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cenneti ala meyhane midir? / her müminine 2 huri vereceğim diyorsun, cenneti ala kerhane midir?", "nerde yavşak adi magazinci hırsız şaklaban varsa hepsi allahçı, bu bir paradoks mu?"

Bu vesileyle tekrar altını çizmek isteriz, ne Fazıl Say yalnızdır, ne de herhangi bir ateist!

Bir Grup Ateist